Burada öğrendiğim bir şey varsa o da "mesai saati bitince değil işin bitince işten çıkarsın". Öyle bir işlediler ki bu duyguyu bana, neredeyse orada yatıp kalkacağım.
Bu arada uzun zamandır bakmadığım blogum aklıma geldi, şöyle güzel bir şey yapacak vaktim yok diye düşünürken, aslında yaptığım yemeğin ne olduğu değil onu sunuş şeklimin önemli olduğunu fark ettim. Doğru şekilde sunulursa; iki yaprak roka, birkaç yaprak maydanoz bile güzel görünebilir göze.
Akşam yemeğimi bile güzel gösterebilirim, bu bir makarna bile olsa, önemli olan doğru malzemeyi kullanmak.
Makarna deyince herkesin aklına ilk domates kullanmak gelir.
Ya ketçap, ya salça, ya ezilmiş domates, ama domates.
İsterseniz suyunu kullanın, isterseniz pişirin, isterseniz rendeleyin, her şekilde güzel olacaktır.
Ben kabuklarını soyup, tavla zarından biraz daha büyük olacak şekilde doğradım.
"Domatesle ne gider?" sorusunun cevabıysa çok açık bir şekilde kekik tabii ki. Domatesi biraz zeytinyağıyla pişirirken içine kekik atınca birden ortaya çıkan o kokuyu kelimelere sığdıramıyorum. Bitse de yesem duygusu uyandırıyor insanda. Bence insan yemeği tokken yapıp, acıkınca yemeli. Aksi takdirde yemeği yaparkenki bekleyiş insana daha bir uzun geliyor.
Doğradığım domateslere 3-4 çorba kaşığı zeytinyağı, biraz tuz ve kekik ekleyerek pişirdim. Sonuç harikulade.
En sona süsleme kalıyor, göz zevkinize kalmış orası, ama sıcak-soğuk renklerin uyumu yemeklere daha bir yakışıyor bence.
Yapması kolay, süresi az, yemesi güzel.
Afiyet olsun :)